2 Eylül 2019 Pazartesi

YEMYEŞİL ŞEHİRLER


                                                     YEMYEŞİL ŞEHİRLER

      
   Bazı şehirlerde zamanın sesini duyarsınız, bazen büyük bir caminin minaresinde, bazen bir martının haykırışında, bazense bir çocuğun ağlayışında. Müzik olur makam makam dağılır sokaklarına. Duvarlarına, taşlarına siner. Saba olur sabah güneş doğmadan ürpertir insanı. Segah olur akşamları diriltir, kaldırır insanı. Böyle şehirlerde zamanı anlamadan dinlersiniz. Sizi bir başka hale sokar. Onun seslerine ayak uydurur o oluverirsiniz. Dost olur size yalan mıdır bu dostluğu, gerçek midir bilemezsiniz ama seversiniz, vazgeçemezsiniz. Bağlar sizi, bırakmaz, unutturur her şeyi bir anlık da olsa, o anın zamanını dinlersiniz.




   Bazı şehirlerse köktür, candır. Uzaktayım deseniz de kalbinizin bir parçasını orada hissedersiniz. Özlersiniz. Boğazın kıyısında oturur da rüzgar onun denizinin kokusunu getirsin diye beklersiniz. Yeşerdiğim toprak, cansuyum, ilk aldığım nefes dersiniz. 






   

     Daldaki zeytine, ovadaki yemişe hemşehrim diye bakarken, bir yaprağı sararsa dostunuza çare ararken bir bakarsınız yabancı biri gelir koparır dostunuzu kökünden. İşte o an siz de aynı acıyı hissedersiniz.
  

     O yeşerip meyveler vermek için yıllardır direnen yaşlı kökler, yeşertmek için sabırla her şeyini sunan o aziz toprak, insanın acımasız ellerinde birbirlerinden ayrılmak zorunda kalır.
  


   
     İnsan bilmez mi ki toprağından ayrılan solar, kurur, dağılır. Bu ulu şehirler bu yemyeşil topraklara kurulur. Bu sesler bu dağlardan, ağaçtaki kuştan, çayırdaki arıdan, çağıl çağıl çağlayan sudan, dalga dalga denizden ona doğru yayılır. Nasıl unutursun bilmem de o toprak seni de çağırır. Yemyeşil bağrında uyumak varken kurutmak derdin niye?



27 Ağustos 2019 Salı

Aşk-ı İstanbul-Güzel İstanbul


  Güzel İstanbul

İtiraf ediyorum aşığım bu şehre.


Seven sevdiğine şiirler yazar methiyeler düzer,şarkılar söyler.

Aşkını duyurmak için çabalar,işe yarasa da yaramasa da.

Benim bu şehre olan sevdam bana ne verir bilemem ama ben de içimde tutamadıklarımı kağıda dökenlerdenim. 




Seni sevdim güzel İstanbul.

Güzel bakan güzel görürmüş ben sana güzel baktım.Şimdi cennetim gibisin.

Her gece bağrında uyuyup her gün sende uyanmak çok güzel her sabah kucaklamak seni bir kıtadan bir kıtaya bakışlarımla. Çok güzel.

Tarihin,camilerin heybetli duruşun çok güzel.Dünya var oldukça Rabbim seni korusun ey güzel şehir.





Seni kaç kişi terk etti İstanbul?
Görüp de terk eden var mı seni?
Eğer böyle bir fikre kapılırsam bir gün
Ne olur gönderme beni...




26 Ağustos 2019 Pazartesi

Boğaz'da Güneş ile Ay'ın Buluştuğu Yer-Mihrimah Sultan Camisi

                                Mihrimah Sultan Cami

                                                          
  Tarihimize mühendislik ve sanatıyla büyük yapılar bırakmış Mimar Sinan'ın, bir ömür nasıl geçirilir ve insan öldükten sonra bile kendini yaşarmışcasına nasıl hissettirir sorusuna cevap verdiği onlarca eserinden biri.








     Bu eserin de çok bilinen o meşhur hikayesi var ama hikayenin çok daha ötesinde tüm nezaket ve aynı zamanda gösterişiyle hem bir ibadethane, hem bir soluklanma yeri, hem de bir anıt gibi seriliyor önümüze Mihrimah Sultan Camii.


  


      Onu görüp de İstanbul'un eski halini hayal etmemek elde değil. Filmlerdeki gibi beyler ellerinde bastonlarıyla tüm ağırbaşlılıklarıyla yürüyor, hanımlar şemsiyeleriyle ipek mendillerini kibarca ellerinde tutup asil duruşlarıyla seyrediyorlar İstanbul'u. Sarayburnu'ndan sandallara binip Üsküdar kıyısına yanaşıyorlar, indikleri anda kulaklarımızda başlayıveriyor Nihavend Makamı o çok sevdiğimiz İstanbul Türküsü ''Üsküdar'a Gider İken''. Bu yakada, en az o zarif hanım ve beyler kadar zarif olan İskele Camisi Mihrimah Sultan karşılıyor onları. Anadolu topraklarına hoş geldiniz dercesine.



  



   Adını yine zarafetine yakışır bir kadın sultandan alıyor, Kanuni Sultan Süleyman'ın biricik kızı Mihrimah Sultan'dan. Rivayete göre de İstanbul'un bu güzel camisinin mimarı Sinan'ın Mihrimah Sultan'a aşkını gizlediği bir hediyedir.




  Edirnekapı'da bir adaşı vardır bu caminin.İkisinin de minareleri arasından ayın 14'ünde güneş ve ayın doğuşu ve batışı aynı şekilde izlenirmiş.Tabi Mihrimah isminin anlamının da güneş ve ay demek olduğunu belirtirsek her şey daha da anlam kazanmaya başlıyor. Büyük bir mühendislik ve bunun yanında ince bir düşünce, muhteşem bir sanat saklanmış, benzersiz bir hediye. Sinan Mihrimah'ına kavuşamamış ama İstanbul'a böyle harikulade bir hikaye ve iki güzel cami bırakmış. 

     



  Şimdilerde Üsküdar'ın baş köşesinde ezan sesinin yankılandığı bu köklü ve zarif caminin yapımına 1540'da başlanmış sekiz yıl sürmüş ve bir külliye olarak inşa edilmiş.Sadece cami değil, bunun yanında imarethane,sıbyan mektebi,medrese ve hatta hamam,çeşme, su yolları gibi halkın ihtiyaçlarını karşılamak amaçlı geniş bir yapı olarak tasarlanmış.Yapının genişliği ve dizaynı zaten Sinan'ın müthiş teknik zekasının ve sanatçılığının kanıtlarından biri.Şu an külliyenin büyük bir kısmı günümüze ulaşmamış olsa da burada bulunup o zamanları hayal etmek bile insanı alıp götürüveriyor.

a

A