YEMYEŞİL ŞEHİRLER


                                                     YEMYEŞİL ŞEHİRLER

      
   Bazı şehirlerde zamanın sesini duyarsınız, bazen büyük bir caminin minaresinde, bazen bir martının haykırışında, bazense bir çocuğun ağlayışında. Müzik olur makam makam dağılır sokaklarına. Duvarlarına, taşlarına siner. Saba olur sabah güneş doğmadan ürpertir insanı. Segah olur akşamları diriltir, kaldırır insanı. Böyle şehirlerde zamanı anlamadan dinlersiniz. Sizi bir başka hale sokar. Onun seslerine ayak uydurur o oluverirsiniz. Dost olur size yalan mıdır bu dostluğu, gerçek midir bilemezsiniz ama seversiniz, vazgeçemezsiniz. Bağlar sizi, bırakmaz, unutturur her şeyi bir anlık da olsa, o anın zamanını dinlersiniz.




   Bazı şehirlerse köktür, candır. Uzaktayım deseniz de kalbinizin bir parçasını orada hissedersiniz. Özlersiniz. Boğazın kıyısında oturur da rüzgar onun denizinin kokusunu getirsin diye beklersiniz. Yeşerdiğim toprak, cansuyum, ilk aldığım nefes dersiniz. 






   

     Daldaki zeytine, ovadaki yemişe hemşehrim diye bakarken, bir yaprağı sararsa dostunuza çare ararken bir bakarsınız yabancı biri gelir koparır dostunuzu kökünden. İşte o an siz de aynı acıyı hissedersiniz.
  

     O yeşerip meyveler vermek için yıllardır direnen yaşlı kökler, yeşertmek için sabırla her şeyini sunan o aziz toprak, insanın acımasız ellerinde birbirlerinden ayrılmak zorunda kalır.
  


   
     İnsan bilmez mi ki toprağından ayrılan solar, kurur, dağılır. Bu ulu şehirler bu yemyeşil topraklara kurulur. Bu sesler bu dağlardan, ağaçtaki kuştan, çayırdaki arıdan, çağıl çağıl çağlayan sudan, dalga dalga denizden ona doğru yayılır. Nasıl unutursun bilmem de o toprak seni de çağırır. Yemyeşil bağrında uyumak varken kurutmak derdin niye?



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İstanbul'da Bir Küçük Kız-Kız Kulesi